Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

topu tutmak

  • 1 attraper

    v t
    1 prendre tutmak
    2 subir, contracter tutulmak
    3 fig birini aldatmak

    Ha ha, je t'ai bien attrapé ! — Hah hah, seni iyi kazıkladım !

    Dictionnaire Français-Turc > attraper

  • 2 Ball

    Ball <-(e) s, Bälle> [bal, pl 'bɛlə] m
    1) sport top;
    \Ball spielen top oynamak;
    am \Ball bleiben sport topu tutmak; ( fam) peşinı [o ipin ucunu] bırakmamak
    2) ( Tanzveranstaltung) balo

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Ball

  • 3 groß

    groß <größer, am größten> [gro:s] adj
    1) ( allgemein) büyük; ( Fläche) geniş; ( hoch) yüksek, yüce, âli;
    eine \große Koalition büyük koalisyon;
    mit \großem Abstand führen açık farkla önde olmak;
    \großen Wert auf etw legen bir şeye çok önem vermek;
    sie war seine \große Liebe o, onun büyük aşkıydı;
    \groß in Mode sein çok moda olmak;
    ich habe \große Lust zu gehen gitmeye çok hevesliyim;
    was soll ich \groß dazu sagen? ( fam) buna başka ne diyebilirim?;
    er hat es mir \groß und breit erzählt ( fam) bana onu enine boyuna anlattı
    2) ( hoch, hochgewachsen) boylu;
    er ist fast zwei Meter \groß boyu neredeyse iki metre
    3) ( zeitlich)
    die \großen Ferien büyük tatil
    4) ( älter, erwachsen) büyük;
    meine \große Schwester benim ablam;
    wenn ich \groß bin büyüdüğüm zaman;
    ein Vergnügen für G\groß und Klein büyük ve küçüklere bir eğlence
    5) ( Menge)
    eine \große Familie büyük bir aile;
    im G\großen und Ganzen topu topu
    \große Reden schwingen ( fam) ( angeben) yüksekten atıp tutmak; ( versprechen) büyük konuşmak;
    Karl der G\groß Şarlman

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > groß

  • 4 бросать

    atmak,
    bırakmak,
    fırlatmak,
    savurmak; salmak,
    göndermek; terk etmek,
    el çekmek
    * * *
    несов.; сов. - бро́сить
    1) atmak; bırakmak; fırlatmak, savurmak ( швырять)

    броса́ть грана́ты — el bombası atmak / fırlatmak

    броса́ть мяч в во́здух — topu havaya fırlatıp fırlatıp tutmak

    броса́ть в кого-л. камня́ми — (birini) taşlamak / taşa tutmak

    броса́ть я́корь — demir atmak

    броса́ть трап — iskele atmak

    3) ( быстро перемещать) gönderivermek; salmak

    бро́сить про́тив забасто́вщиков полице́йских — grevcilerin üstüne polis salmak

    броса́ть диви́зию в бой — tümeni savaşa sürüvermek

    (волно́й) ло́дку бро́сило в сто́рону — dalga kayığı yana sürükleyiverdi

    маши́ну броса́ло из стороны́ в сто́рону — araba bir o yana bir bu yana sallana sallana yürüyordu

    бро́сить взгляд на кого-что-л. — bir göz atmak, nazar atmak

    бро́сить злой взгляд — ters bir bakış fırlatmak

    со́лнце бро́сило луч на... — güneş......yi aydınlatıverdi

    4) bırakmak, terketmek; el çekmek

    бро́сить шко́лу — okulu terketmek

    бро́сить жену́ — karısını bırakmak

    броса́ть кури́ть — sigarayı / tütünü bırakmak

    бро́сить воровство́ / ворова́ть — hırsızlıktan el çekmek

    он бро́сил все дела́ и прие́хал — işlerini yüzüstü bıraktı, geldi

    бро́сить кого-л. на полпути́ — yarı yolda bırakmak

    5) в соч.

    меня́ бро́сило в дрожь — beni bir titreme alıverdi

    его́ бро́сило в пот — onu ter bastı

    ••

    брось ты э́ту зате́ю! — vazgeç bu sevdadan!

    да брось ты?! - Ей бо́гу, пра́вда! — hadi be sen de! - Vallahi doğru söylüyorum!

    зря броса́ть де́ньги / деньга́ми — boşuna para savurmak

    броса́ть гря́зью в кого-л. — (birine) çamur / zifos atmak

    Русско-турецкий словарь > бросать

  • 5 подбрасывать

    несов.; сов. - подбро́сить

    подбра́сывать мяч — topu havaya atıp atıp tutmak

    2) врз atmak

    подбро́сь дров в печь — sobaya / ocağa (birkaç) odun (daha) at

    3) ( подкидывать) gizlice bırakmak

    подбро́сить письмо́ — gizlice bir mektup bırakmak

    подбро́сить ребёнка — bebeğini / çocuğunu bir yere bırakarak gitmek

    4) разг., в соч.

    подбро́сь нас на вокза́л — bizi gara atıver

    Русско-турецкий словарь > подбрасывать

  • 6 total

    adj. toplam, tüm, bütün, toptan, hepten
    ————————
    n. toplam, tutar, adet, mevcut, topu, hepsi
    ————————
    v. toplamak, toplamını bulmak, tutmak (toplam), etmek (toplam), parçalamak (araba)
    * * *
    1. toplam 2. ulaş (v.) 3. toplam (n.)
    * * *
    ['təutəl] 1. adjective
    (whole; complete: What is the total cost of the holiday?; The car was a total wreck.) toplam
    2. noun
    (the whole amount, ie of various sums added together: The total came to / was $10.) toplam, yekûn
    3. verb
    (to add up or amount to: The doctor's fees totalled $200.) tutmak, etmek, varmak
    - total up

    English-Turkish dictionary > total

  • 7 fumble

    n. beceriksizce atak, becerememe, topu düşürme
    ————————
    v. el yordamıyle aramak, beceriksizce yapmak, bozmak
    * * *
    1. el yordamıyle ara (v.) 2. tutamayış (n.)
    * * *
    1) (to use one's hands awkwardly and with difficulty: He fumbled with the key; She fumbled about in her bag for her key.) el yordamıyla ara(n)mak
    2) (to drop a ball (clumsily), or fail to hold or catch it.) beceriksizce tutmak

    English-Turkish dictionary > fumble

  • 8 sink the shop

    iflâs etmek, topu atmak, dükkânı batırmak, işi gizli tutmak

    English-Turkish dictionary > sink the shop

  • 9 sink the shop

    iflâs etmek, topu atmak, dükkânı batırmak, işi gizli tutmak

    English-Turkish dictionary > sink the shop

  • 10 bloquer

    Dictionnaire Français-Turc > bloquer

См. также в других словарях:

  • top — is. 1) Birçok spor oyununda kullanılan, türlü büyüklükte, genellikle kauçuktan yapılmış yuvarlak nesne Havası boşalmış bir futbol topu... A. Gündüz 2) Bazı aletlerde bulunan toparlağımsı parça Kantarın topu. Duvar saatinin topu. 3) Kumaş, kâğıt… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ayak — is., ğı, anat. 1) Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü 2) Bacak 3) Birtakım şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayak, destek veya bunlardan her biri İskemlenin bir ayağı kırık. Bu köprünün dört ayağı var. 4) Vücudun… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • pas — 1. is. 1) Su içinde ve nemli havada metallerin, özellikle demirin yüzeyinde oksitlenme sonucunda oluşan madde Kapılardan ve kilitlerden paslar dökülüyordu. S. F. Abasıyanık 2) Bazı asalak mantarların çeşitli bitkilerde oluşturduğu portakal sarısı …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»